Vita yağı rafta gördüğüm an sanki yıllar sonra eski bir dostla karşılaşmış gibi hissettim kendimi. Vita denince aklıma ilk gelen şey Vita kutusunun bir saksı gibi kullanılması. O saksı vazifesi gören kutularla ne çiçekler yetişmiştir acaba?
Reklamlar artık pek seyredilmiyor mu? Yoksa form mu değiştirdi? Artık reklam gibi görünmeyen reklamlar mı iş yapıyor? Bence hepsinin cevabı ”EVET” şöyle ki…
İnstagram’da influencer olma yolunda destek isteyen bir gence, elimden geldiğince yardımcı olmak için internet’te araştırmaya başlamıştım. Aslında pek takip ettiğim influencerda yoktu. Açıkçası bu tarz şeylerle pek ilgimde. Olaya Fransızdım diyebilirim. Fakat işin özünde influencerı da bir marka olarak gördüğümde ve onun da pazarlaması yapılabileceğini düşündüğümde. Yani bakış açımı değiştirdiğimde. Benim içinde farklı bir deneyim olacağını düşündüm.
Son dönemlerde trend olan bir akım var ‘’minimalizm’’. Eminim bu kavramı en az bir kez duymuşsunuzdur. Özünde sadeleşmek, gereksiz birçok detaydan arınmak, kurtulmakta denilebilir. Felsefi anlamda ise sadece ihtiyacımız olana odaklanmak, ihtiyaç duyulmayanları tamamen hayatımızdan çıkarmayı temeline oturtmuştur. ‘’Minimalizm ve Pazarlama’’ arasındaki etkileşime gelirsek, sizi şöyle alalım
İnsanın bazen aklına farklı fikirler geliyor. Fakat bu fikirler çoğunlukla da uçup gidiyor. Ben bu tarz durumlarda hemen bir kenara not alma taraftarıyım. Daha sonra bu fikri nasıl kullanmak isterseniz notlarınızdan bakıp gün yüzüne çıkarabilirsiniz. Bende geçenlerde notlarımı karıştırırken belki aylar öncesinden yazdığım bir iş fikri dikkatimi çekti. Bu fikrin başrolünde ‘’çorba’’ var. Buyurun detaylara…
Yeni bir iş kurmak, marka oluşturmak ve varolmaya devam etmek günden güne zorlaşıyor. Özellikle pandemi etkilerinin devam ettiği günümüzde. Bu süreçte yaptığınız işin tutmasını sağlamak ve markanızın fark yaratıp, yoluna devam etmesi için sanırım en ekonomik ve etkili yol bu aralar ‘’alanını daraltmaktan’’ geçiyor.
Covid-19 sürecinde özellikle internet (site, sosyal medya vb) kullanımımız ciddi şekilde arttı. Hepimizin radarına illaki bir şeyler takılmıştır. Benimde farklılaşma, pazarlama ile ilgili radarıma takılan işler oldu. Buyrunuz iyi okumalar
Covid gibi kriz ortamlarında genellikle biz insanlar haberi aldıktan sonra tepkilerimiz evre evre değişir.
Şok–Suçlu Arama–Kabullenme–Savaşma gibi de düşünebiliriz.
Şuan kabullenmeden yavaş yavaş çıkıp savaşma evresinde olduğumuzu söyleyebilirim.
Peki asıl konuya dönersem markalarda, pazarlama dünyasında durum ne?
Geçenlerde severek takip ettiğim blogger ve youtuber olan Deniz Pehlivan’ın, ‘’Bir Hayalin Peşinde’’ adlı youtube kanalını izliyordum. Londra’da ki izlenimlerini anlattığı bir videosunda, pazarlama açısından dikkatimi çeken bir yer oldu. Londra’da ki bazı cafe, restaurant vb. yerler duruma göre farklı fiyatlandırmalar uyguluyormuş. Şöyle ki;
Kokteyl değince aklımıza neden bir marka ismi gelmiyor?
Yani kokteyl üreten marka yok mu? (En azından perakende tarafında ve Türkiye’de)
Yaptığım araştırmalarda otellere toptan veren birkaç markaya rastladım ama benim kastettiğim perakende tarafı. Mesela enerji içeceklerinde akla gelen ilk marka genellikle Redbull oluyor. Benimde kastettiğim bu tarz birşey. Sanki piyasada, kokteyl alanında bu tarz bir açık var.
Pazarlama-marka konuları gerek teoride gerekse de pratikte devamlı yenilenen, trendlerin çok sık güncellendiği alanlar. Bu noktada kendimizi diri tutmak adına özellikle dünyada ve Türkiye’de olan biteni kaçırmamak, en azından yakalayabildiğimizi yakalamak son derece önemli. Bu noktada takip etmekten keyif aldım, sizin içinde yararlı olduğunu düşündüğüm pazarlama-marka ile ilgili Türkçe web sitesi ve blog tavsiyelerim sizlerle
Çevremizde çok şey pazarlanıyor. Ev, araba, tv, akıllı telefon, kıyafet, kahve, hizmet bi dünya şey.
Bazı şeyler için bunun da pazarlaması yapılır mı? diye akıllara gelen fakat uygulamaya geçilmeyen yada hiç akıllara gelmeyen şeyler.
Mesela bir ‘’taş parçası’’
Bankanızın bir ürünü ile sorun yaşıyorsunuz, çok acil etli kanlı canlı bir müşteri temsilcisine bağlanmak istiyorsunuz. Aradınız, şunun için 1’e bunun için 2’ye bla bla bla Oradan oraya savrulma vs.
Anne kızlık soyadı’nın bilmem kaçıncı harfi içi yapılan pazarlıklar, bin bir türlü güvenlik adımları falan belki de niye aradığınızı bile unuttunuz, hangi yıldayız? Cem Yılmaz misali 🙂
Harbiden nedir bu markalaşma sevdası, herkeste bir aman abi bir an önce markalaşmak lazım. En kötü şunlar şöyle yapmış bizde oradan bir şeyler kopyalarız yolumuzu buluruz vs. vs. günü kurtarmak için düşünülen sığ şeyler. Markalaşma hamleleri yapmadan olmuyor mu? Yani dümdüz eski usul tekniklerle artık bir şeyler satılamaz mı? Tabi ki de satılır. Hatta belli bir müşteri kitlesine de ulaşılır. Peki ya daha sonra?
Fast food satan yerlerde genelde sıra, gürültü, kaos çok olur. İnsanlarda genelde bir an önce bir menü seçip, hızlıca karnını doyurup gitme derdindedir. Ama genelde aşırı derecede menü fazlalığı, karmaşası ve kampanyası var ki kısa sürede kendisi için en mantıklısını seçip,karnınızı doyurup oradan çıkmak insanda adeta bir sınav stresi oluşturur…
Boğaziçi Üniversitesi’nde ”Marka Zirvesi”vardı bu hafta. 3 gündü, 2 güne gidebildim. Bi Brand Week değildi belki, belkide ondan daha samimiydi. O bilet fiyatlarıyla canlıda izlemem zor görünüyor zaten Brand Week’i anca youtube’dan banttan. Konu pazarlama-marka olunca ortamda tutkulu ve meraklı insanların olmaması imkansızdı. Bu işi pratikte yapan üstadlarında anlattıklarını dinlemek, beslenmek, öğrenmek hafta sonu naaptın?? Sorusuna verilebilecek en güzel cevaptı…
Bu hafta sonu Boyner grubunun son gözdesi turuncu, kırmızı gibi oldukça enerjik renklerden oluşan Wepublic’i inceleme fırsatı buldum. Wepublic ne mi? Wepublic tıpkı Boyner gibi (fakat daha üst segment) içerisinde çok sayıda markanın tek bir çatı altında toplanmış olduğu koca bir mağaza…
özgür, yaratıcı, samimi, ilham veren, eğlenceli bir insan olma çabasında en azından marka kişiliği olarak bu seçilmiş. Diğer alışveriş noktalarından ayrılmak istediği yer ise alışverişe deneyim ve samimiyet katmak…Peki ama nasıl ???
Kısa bir süre önce Fransa ve İtalya’yı kapsayan yaklaşık 2 haftalık bir yurt dışı seyahatim oldu. Burada Nice, Cannes, Monaco, Bologna ve Floransa’yı gördüm. Her ne kadar bu güzel şehirlerin önemli yerlerini tek tek görüp, keşfettiysem de Korkma! Buralarda şuraya gidin, bunu tadın, şunu yapmadan dönmeyin gibi tavsiyelerde bulunmayacağım. Onları zaten bir çok sitede, blogda çok iyi yapanlar var. Paylaşmak istediğim şeyler ülkemizde olmayıp (ya da benim denk gelmediğim) oralarda olan farklılıklar üzerine tabi pazarlama, marka penceresinden…derdim tam olarak da bu 🙂
Baby did a bad bad thing, Baby did a bad bad thing, Baby did a bad bad thing… Chris isaak’ın, ünlü film ”Gözü Tamamen Kapalı” dan bildiğimiz o enfes şarkılı, Çağatay Ulus ve Victoria’s Secret meleklerinden Taylor Marie Hill’li son Colin’s reklamı son zamanlarda dert edindiğim şeylerden. Yazmalı,çizmeli bişeyler karalanmalı sanki…
Mesela seçeceğim ürün bir kahve olsun yani o an içmek isteğin sadece sıcak bir kahve. İstek çok net: Sıcak bir kahve. Fakat bu sefer vanilyalı mı, karamelli mi, fındıklı mı, sütlü mü,sütsüz mü, sert mi, içimi yumuşak mı, üzeri köpüklü mü, büyük boy mu, küçük mü ,Kolombiya usulü mü yada Guatemala vs vs. bir kahve içmek bazen tamamen karmaşık bir hale gelir, kafa dağıtmaya gelmişsindir fakat kafan daha da karışır. Belki o havalı isimleri ilk defa duyuyorsundur ve sana en yakın gelen kelimelerden oluşan kahveyi seçer ve kurtulursun yada hiçbir sipariş vermeden usulca karanlığa karışırsın. Oysa istediğin sadece sıcak bir kahve iken. Hayat zor,karmaşık tamam fakat bir kahve içmekte bu kadar zor olmamalı. Biraz abartmış olabilirim ama sen ne demek istediğimi anladın 🙂