Son dönemlerde trend olan bir akım var ‘’minimalizm’’.
Eminim bu kavramı en az bir kez duymuşsunuzdur. Özünde sadeleşmek, gereksiz birçok detaydan arınmak, kurtulmakta denilebilir. Felsefi anlamda ise sadece ihtiyacımız olana odaklanmak, ihtiyaç duyulmayanları tamamen hayatımızdan çıkarmayı temeline oturtmuştur. Ve son zamanlarda tasarımdan sanata, müzikten, ev dekorasyonuna hatta kişilerin kendi hayatlarına kadar birçok alanda minimalist etkileri görmek mümkün. Hatta Youtube da da belki denk gelmişinizdir. Kişiler bu akımı kendi hayatlarına uyarlayıp, daha az eşya daha az kıyafet vb. sadeleşme örneklerini direkt hayatlarına uyarlıyorlar. Aslına bakarsanız, bu akım dozajında olmak kaydıyla benim de gerçekten çok sevdiğim bir akım. Hatta Netflix’de ‘’Minimalizm: Önemli Şeylere Dair’’ adında olayın özünü anlatan güzelde bir belgesel var izlemenizi tavsiye ederim.
‘’Minimalizm ve Pazarlama’’ arasındaki etkileşime gelirsek
Tüketim çılgınlığının zirveye ulaştığı çağımızda, reklam ve ürün bombardımanının içinde kalmış bizler de artık daha az alternatifin olduğu, daha net ve kolay seçimler yapıp, çok fazla zaman kaybetmeden yapmamız gerekenlere odaklanmak istiyoruz. Bu tarz sorunları farkeden bazı markalar artık yavaş yavaş daha net, sade tüketicinin aklını karıştırmayacak pazarlama hamlelerine geçiyor. Bunları markalarının kimliğine, kişiliğine yavaş yavaş entegre etmeye başladılar. Kaldı ki artık ürün tasarımı, ürün çeşitliği, logolar, renkler, markaların vaatleri vb. birçok alanda bu kendini hissettirmeye başladı. Yani ‘’less is more’’ durumu.
Mesela Apple, Apple yapan temel özellik onun gerek tasarımında gerek kullanımında gerekse de ürün gamındaki netliği, sadeliği olmuştur. Son zamanlarda ise çok sık ürün çıkarması ve ürün gamını arttırması gerçek Apple müşterilerini oldukça rahatsız etmekte. Daha önceki yazılarımda da ufakça değinmiştim. En basiti canınız bir kahve içmek istedi. Bir kahveciye gittiniz. Sipariş vereceksiniz. Aynı kahvenin çok az lezzet farkları ile 10 farklı çeşidini gördünüz. Bir de bunları telaffuz ederken acaba doğru mu söylüyorum gibi bir ikileme düştüğünüz o afilli kahve isimleri yok mu? Alt tarafı bi kahve içip gideceğiz, çektiğimiz çileye bak 🙂 Bu duruma hiç düşmediniz mi?
Fakat ne mümkün X ürünün 5x çeşidi var hadi gel buradan yak. Hep bir kaos, hep bir daha iyisini kaçırma korkusu, hep bir zaman kaybı vb. curcunasal olaylar. Bu tarz örnekler çoğaltılabilir elbette ama ben de buradaki yazıyı daha minimalist ve net yapma adına daha çok kafanızı karıştırmak istemem 🙂
‘’Minimalizm ve Pazarlama’’ etkileşimini toparlamam gerekirse, Aslında bu akım belki markalar için kötü bir şey. Yani az eşya, az hizmet vb. satın alınması markaların elbette istemeyeceği şeyler. Buna katılıyorum. Fakat düşünce doğru algılanıp, tüketicilerin hayatlarına değer katacak forma evrildiğinde, tüketiciler artık o markaların ürünlerini çok daha kolay tercih edecekler. Hatta çok da kalıcı bir müşteri sadakati sağlanacak. İşin özünü kavrayabilen markalar belki daha az maliyet ve daha az emekle pazarlama hamlelerinde sadeleşme yoluna giderlerse hem daha çok tercih edilebilirler, hem de markalarını daha güçlü hale getirebilirler. Ve pazarlama kirliliğinin yaşandığı günümüzde marka olarak fark yaratabilirler.
Zaten markalaşmak, farklılaşmak değil miydi?
İşte markalar; size güzel bir alan
Ali Emre SÜSLÜ
Bana, Fanta’ya sarı kola diyen adamın basit düşünce yapısını ver Allahım…
mail: emre.suslu2@gmail.com
twitter: @aliemresuslu